Birkaç yüzyıl, dünyanın en büyük kilisesi olma özelliğini taşıyan Ayasofya, kilise olarak inşâ edilmiş olan bugün Londra’daki St. Paul’s, Roma’daki St. Peter’s ve Milan’daki Doumo’nun ardından dünyanın dördüncü büyük eski yapısıdır. Büyük Osmanlı mimarı Mimar Sinan’ın, hayatını Ayasofya’nın teknik başarılarını geçmeye adadığı söylenmektedir. Ayasofya’nın bulunduğu yerde daha önce de aynı adı taşıyan iki kilise yapılmış, ancak bunlar yangın nedeniyle yok olmuşlardır. İmparator İustinianos, Roma İmparatorluğunu’nun eski siyasal bütünlüğünü sağlamaya çalışırken, bu iddialı planlarına uygun şekilde, görülmemiş büyüklükte bir kilise yaptırmaya girişti. Matematikçi Tralles’li Anthemius ve geometri bilgini Miletus’lu İsidoros’u kilisenin mimarı olarak görevlendirdi. Tamamlandıktan kısa süre sonra bir kısmı depremde çöken kilise, destek duvarları ve onarımlarla eski haline getirildi. Bir Bizans efsanesine göre, İustinianos ayindeyken elinden kutsal ekmeği düşürür ve eğilip alana kadar, bir arı ekmeği alıp uçurur. Bunun üzerine, bütün arı sahiplerinin kovanlarda bu ekmeği aramalarını talimatı verilir. Birkaç gün sonrasın da bir arıcı, elinde diğer peteklere hiç benzemeyen bir petekle çıkar gelir ve bu petek, Ayasofya nın planı olur. Ermeni edebiyatında, Ermeni mimar ve ustaların emeğinin geçtiğine dair bilgiler vardır. Görünümü ve boyutları insanda hayret uyandıran Ayasofya’nın yapımı süresince, imparatorluğun dört bir yanından eserler getirtildi ve inşasında 100 ustanın emrinde, 10.000 işçi çalıştı. Binanı dış görünüşünden çok, içinin etkileyiciğine önem verilmiştir. Yüz ölçümü 7570 metrekare olan müzenin uzunluğu 100 metreyi geçer. Bizans tarihinde Ayasofya’nın çok önemli bir yeri vardır imparatorların taç giyme törenleri, zafer kutlamaları hep bu dikkate değer yapıda gerçekleşmiştir. Bizans döneminde yaşnan önemli bir olay da ikonoklastik dönemde, tüm kutsal resimlerin kiliseden silinmesidir. 1204′te, Dördüncü Haçlı Seferleri sırasında da büyük bir yağmaya sahne olmuştur. O zamanki insanların yaptığı bu etkileyici yapı, müslüman Türkler tarafından da en görkemli ibadethane olarak benimsendi. Mimar Sinan, restorasyonunun yapılmasıyla görevlendirildi. Minare, mihrap, minber gibi İslami elementler eklenerek camiye çevrildi. Allâh, Muhammed, Ebubekir, Ömer, Osman, Ali, Hasan ve Hüseyin levhaları asıldı. Resimlerin ve moziklerin üzerine çekilen badana koruyucu işlev gördü. 916 yıl boyunca kilise olarak kullanılan Ayasofya, 481 yıl boyunca da cami olarak kullanıldı ve 1935 yılında, bazı Müslümanların cami ve Ortodoksların kilise olarak kullanılmasını isemelerine rağmen, Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle müzeye çevrildi. Ayasofya’daki mozaiklerin çoğu ikonoklastik dönemden sonra yapılanlardır. Batı kanadındaki eski girişten, imparator ve ailesi için yapılan büyük ve güzel kapıdan girildiğinde karşılaşılan mozaikte iki imparator Konstantinos ve İustinianos’un, kucağında İsa’yı tutan Meryem’e, İstanbul surlarını ve Ayasofya’yı armağan ettikleri resmedilmiştir. Sütunlar dünyanın farklı yerlerinden toplanıp, buraya getirilmiştir. Efes’teki Artemis Tapınağı’ndan, Heliopolis’teki Güneş Tapınağı’ndan, Baalbek’ten… Sütun başlıkları büyük bir ustalıkla oyulmuştur. Apsiste, (kendi inanışlarına göre) kucağında çocuk İsa ile Meryem ve yine apsiste ünlü Cebrail mozaiği vardır. Kuzey duvarındaki nişlerde üç Hıristiyan aziz, İgnatios, Hrisostomos ve İgnatios Teoforos, kubbenin pandantiflerinde ise melekler resmedilmiştir. Bir başka ilgi çekici bölüm de Ortodoks kiliselerinde gynaeceum denilen, yukarıda yapılan kadınlar kısmıdır. İmparatoriçenin, imparator ailesinden kadınların, sıradan kadınların ve sinodların bölmelerinin bulunduğu bu galeriden, kuşbaşı kilisenin içi görülmektedir. Türkler Ayasofya’ya çok değer vermişler, pek çok padişah, şehzade ve hanım sultan türbesini caminin bahçesinde yapmışlardır. Ayasofya’yla ilişkisi olan herkesin, Bizanslılar, Latinler, Ermeniler ve Türkler’in katkıda bulunduğu bir folklorik nitelikte, efsanelerin oluşturduğu edebiyat vardır. Kökeni Bizans olan kendilerince ortaya atılan bir efsaneye göre, savaşı kazanan Türkler Ayasofya’ya geldiğinde patrik dua etmekteymiş ve güneyde Ayasofya kitaplığı önünde bir kapıyı çekip ortadan kaybolmuş. Bu kapı bir daha açılmamış. Ancak kubbenin üzerine yeniden haç konduğunda açılacak ve o anda patrik geri gelip duasını tamamlayacakmış. Farklı imparatorluklarda ayakta kalan, farklı milletler tarafından benimsenen ve farklı kültürlere esin kaynağı olan Ayasofya, Pazartesi dışında hergün 9.30 - 16.30 arasında gezilebilir.
Sayfa adresi: http://www.turkiyedegez.com/740-ayasofya_camisi-hakkinda-bilgi.html
Sidonya Hotel
Titanic City Taksim Lamartin Cad. No 47 34437, İstanbul
Tarihi Karaköy Balık Lokantası
Arap Cami Mh.
Beyoğlu/İstanbul
0212 251 1371
Herhangi bir yorum yazılmamış. İlk yorum yazan siz olun... |
Ayasofya Camisi, İstanbul ili, Bahçelievler ilçesi, Ayasofya Camisi neresi, Ayasofya Camisi nasıl gidilir, Ayasofya Camisi nerede, Ayasofya Camisi hakkında, İstanbul, Bahçelievler, Gezi Sitesi, Gezi, Tatil, Tatil Sitesi, Tatil Yerleri, Gezi Yerleri